Yüzyıllar devirmesine rağmen hala eskimeyen ve güzelliğiyle büyüleyen Kız Kulesi tarihi kadar efsaneler de barındırıyor. Özlem Keşifte olarak bu tarihi güzellik hakkında bilgiler veriyorum.
Boğaz’ın ortasında bütün güzelliğiyle yıllardır salınıyor Kız Kulesi. Sessiz sedasız olsa da herkesin dikkatini çekmeyi hala başarıyor. Buna sebep olan da sadece bulunduğu yer açısından sahip olduğu eşsiz nitelikler ya da büyüleyici mimarisi değil. Aynı zamanda köklü de bir tarihi var. İstanbul’un İstanbul olmaktan fersah fersah uzak olduğu yıllarda bile olduğu yerde duruyordu. Bu da insanın aklına sorular yığıyor; kim yapmış, neden yapmış, nasıl yapmış, ne zaman yapmış? Tabi benim de aklımıza geldi bu sorular; oturdum, araştırdım, yazdım.
İçindekiler
Kız Kulesi : Biraz Tarih Biraz Sır
Aslında, İstanbul dendiği zaman akla ilk gelen simgelerden biridir Kız Kulesi ama buna rağmen hakkında en az bilgiye sahip olunan eserlerdendir de aynı zamanda. Üstelik eldeki bilgiler arasında da farklılıklar bulunuyor. Ama elçiye zeval olmaz, diyorum ve başlıyorum.
Sizi önce alıp taa M.Ö. 400 yıllarına götüreyim. Çünkü bazı kaynaklara göre daha bu yıllarda kulenin varlığından bahsediliyor. O zamanlar Asya topraklarından koparak oluştuğu düşünülen bu küçük adanın üstüne kule Yunanlılar tarafından yapılmış. Bir komutan olan Alkibiades’in kuleyi yaptırmaktaki amacı Boğaz’dan geçen gemilerin denetimini sağlamak ve vergi almak. Yani, bir bakım gümrük görevi gören bir nokta oluşturuyor.
En eski bulgular bizi M.Ö. 400 yıllarına götürse de Kız Kulesi akşam yemeği için en romantik mekanlardan biri olma görevi üstlenene kadar daha çok zaman geçirmiş ve çok fazla medeniyeti görmüş.
Roma Uygarlığının da İçinden Geçmiş
MS. 1110 yılları olduğu söyleniyor hikayenin devamında. İmparator Manuel Komnenos, tıpkı Yunan komutan gibi düşünmüş ve hem Boğaz’ın denetimini sağlamak hem de geçen ticari gemilerden vergi almak için Kız Kulesi adacığının olduğu yere bir kule inşa ettirmiş.
Gelin görün ki Komnenos işi biraz abartmış. Sıkı bir kontrol sağlamak için Avrupa Yakası’ndan kuleye kadar kalın bir zincir çektirmiş. Ancak zincir pek de kullanışlı olamamış. Zira o kadar büyük ve kalın olması sebebiyle zinciri taşıyan sallar ağırlığına dayanamamış.
Roma Dönemi, mali olarak en parlak zamanlarını yaşamadığı için pek de ticari bir önem taşımamış Kız Kulesi. Nitekim, gelmekte olan İstanbul Fethi için de önemli bir rol oynamamış. Daha çok bir tecrit yeri olmuş.
Osmanlı, İstanbul’u Alınca…
Kız Kulesi de Osmanlı’nın oluyor tabii. Bambaşka bir kültürle tanışıyor. Üstelik de Osmanlı’nın en parlak zamanlarına denk geldiği için hiçbir zaman bir savunma noktası olarak kullanılmadı. Ancak yine de çok değişik işlevleri olduğunu da söyleyebilirim.
Osmanlı zamanında Kız Kulesi’nin konumu bazı padişahların burada dinlenmesine olanak tanımıştır. Rivayet edildiğine göre I. Abdülhamit burada dalga seslerini sabah kadar dinlemiş. Ancak bu romantik ve atmosferine yakışır işlevlerin yanı sıra da kullanıldığı olmuş.
Bazı dini törenlerde ve bayramlarda top atışı yapılmış olan Kız Kulesi’nde idamların da gerçekleştiği biliniyor. Bunun dışında İstanbul’u vuran 19. yy’daki veba salgını sırasında hastaların tecridi için de kullanılmış.
Laik Bir Devir Başlıyor
Ve Kız Kulesi hala orada duruyor. Bizim zamanımıza gelene kadar önce deniz feneri olarak kullanıldı. Daha sonra askerleri amaçlı bir radar istasyonu olarak işlev gördü. Temeli de sağlamlaştırılan kulenin bugünkü hali ise yılların sonunda geldiği nokta oldu.
Adaya gitmek için Üsküdar’dan kalkan feribotlar kullanılabiliyor. Giriş ücretine tabi bulunuyor. Ancak Kız Kulesi’nde kahvaltı etmenin, küçük bir adada durup nice devletlerin gözbebeği olmuş İstanbul’u seyretmenin keyfi de paha biçilimez tabii.
Elbette, tüm bu bilinenler dışında bir de efsaneler mevcut. Bu kadar enformasyonun dışında biraz da masalımız olmasın mı? Olsun, tabii…
Galata Kulesi yazımı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Yüzyıllar Masallar Anlatıyor
Hem de ne masallar… Yazının başında Antik Yunan’dan başladım, efsanelere de oradan başlayalım dedim.
Afrodit’in rahibelerindenmiş Hero, ve güzeller güzeli imiş. Ancak seçtiği yol aşk yaşamasına izin vermezmiş. Erkeklerle olamazmış. Lakin, kıyıya gidip bir tören için lazım olanları alırken bir rahip olan Leandros’u görmüş. İkisi birbirlerine tutulmuş. Her gece Hero kuleden bir ışık yakmış. Boğazın soğuk sularını yüzüp Leandros da Hero’nun yanına gelmiş. Taa ki bir gece fenerin ışığı sönüp Leandros, Hero’nun gözleri önünde sularda kaybolana kadar… O zaman aşkının ölümüne dayanamayan Hero da kendini bırakmış sulara ve kıymış canına.
Bir başka kız Kulesi adası efsanesi ise Osmanlı’dan gelsin. Padişah, kızının öleceği kehabetini öğrenmiş. Bir yılanın sebep olacağı ölümden kızını korumak için kızını kuleye kapatmış. Yiyeceği su da, içeceği içecek de bin türlü kontrol altındaymış. Lakin, kader… Kız hasta olmuş. Genç bir doktor kızı iyi etmiş. Bu mutlu habere sevinenler dört bir yandan hediyeler yollamış. Ancak, aralarındaki üzüm sepetlerinin birinden bir yılan çıkmış ve kehanet gerçekleşmiş.
Ve son bir masal daha… Battal Gazi… İslam Halifesi Harun Reşid ordusuyla İstanbul kuşatmasına katılmış. Ancak bir sonuç alınamamış ve ordu geri çekilmiş. Battal ise terk etmemiş Üsküdar’ı. Tekfur adı verilen Bizans valilerinden birinin kızına aşık olmuş. Vali kızını Battal’dan ayırmak için kuleye kapamış. Ama ne çare… Battal’a engel olamamış. Hem kızı hem de hazineleri alan Battal, aşkına kavuşmuş.
Hem bu yüzlerce yıllık tarih hem de böylesi efsaneler… Şimdi Kız Kulesi rezervasyonu yaptırıp bir akşam yemeği yemek güzel olmaz mı? Hele de sevdiceği varsa insanın, pek güzel olur… =)