Kamp deyince sizin de içinize bir huzur dolup kalbiniz gerçekten pırpır edip kulaklarınıza doğanın kalbinden gelen kuş, dalga hatta cırcır böceği sesleri geliyor mu? ‘Hemde nasıl geliyor’ diyen özlem dolu iç sesinizi duydum evet. Öyleyse kamp yapmayı sevenin kendisine yeni rotalar bulabileceği, henüz hiç kamp yapmayanın da bir an önce doğaya karışmak için sabırsızlanacağı benim bizzat deneyimlediğim muhteşem kamp rotalarını birlikte dolaşalım hadi.
Ege ve Akdeniz’de kamp yapabileceğiniz yerler hakkında detaylı bir yazı sizleri bekliyor.
İçindekiler
Didim – Aydın
Başlangıç rotam olan Didim’den başlayalım bakalım. Didim Ege turu yapmak için yola çıkanların genel olarak ilk durağıdır. Ben de aynen öyle yaptım. Çadırımı ve sırt çantamı aldığım gibi ilk durağım olan Didim’e geldim. Aman Allahım bu ne sıcak. Zaten tura yeni çıkmışım sırtımda bilmem kaç kilo çanta var, güneş tepeden tepeden kavuruyor. Yani anlayacağınız ilk günden kavrulmaya ufak ufak başladım. Buraya geldiğimde ne kadar kalacağım yada buradan sonra nereye gideceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Aslında bu seyahatim; tam olarak sabah karar verip hemen alışveriş yapıp öğleden sonra yola çıktığım bir turdu. Yani tamamen plansız programsızdım. Neyse İlk gün ne yaptım; Didim’e iner inmez Altınkum’a gittim. Altınkum plajını gördüğüm an ‘bu kalabalıkta denize girmeyi bırak ayaklarımı sokarken bile kaybolurum ben aralarında, kimse de bulamaz beni’ dedim ve bir tur attıktan sonra yol yorgunu olduğum için çadırıma geçtim.
İkinci gün Altınkum’dan ayrılıp Akbük Koyu’na geçtim. Burada artık doğayla iç içe olduğumu hissetmeye başlamıştım. En sevdiklerim olan kuş ve dalga sesleriyle uyanıp şehri çoktan unutmaya başlamıştım bile. Tamam çadır doğa ikilisine kavuştun peki İhtiyaçları ne yaptın diyorsunuz değil mi. Altınkum’dan ayrılmadan önce bir günlük yiyeceklerimi içeceklerimi satın almıştım. Didim hakkında havasının temizliği, denizinin güzelliği konusunda söylenecek söz yok. Bol bol koylarını gezerek başlamıştım rotama.
Didim’de çadırımı nereye kurdum; Didim’de çadırımı ilk gün Altınkum sahiline, ikinci gün ise Akbük Koyu‘na kurdum. Altınkum plaj olduğundan dolayı duş yerleri mevcut ancak Akbük Koyu’nda benim kaldığım konumda duş yeri yoktu. Burada 2 gün kaldım.
Göcek – Muğla
Mavi ve yeşilin eşsiz tonları arasında bir gizli cennet başka bir deyişle Ege’nin elit ve bir o kadar da sessiz sakin liman kasabası Göcek. Yüzümü denize doğru döndüm önümde milyon dolarlık tekneler, arkamda villalar, sırtımda çantam ve çadırım ile ben. Göcek’in küçük ama bir çok şeyi bulabileceğiniz çarşısında kısa bir keşif turu attıktan sonra çadırımızı kuracağımız yerleri belirledik.
Göcek’te çadırımı nerede kurdum; Burada ücretli kamp alanları var ancak tutumlu gezginler olarak biz çadırımızı ücretsiz olan bir alana, çarşının ortasında bulunan bir ağacın kenarına kurduk. Bir gece kaldığımız için herhangi bir sorunla karşılaşmadık.
Çadırımızı kurduğumuza göre şimdi gelelim Göcek’te denize girme konusuna. Kıyıda denize girilebilecek yer var mı derseniz biz merkezinde bulamadık. Ama limandan ücretli tur teknelerine atlayıp Göcek’in müthiş koylarını gezerek denize girmenin keyfini de yaşayabilirsiniz. Alabildiğince mavi olabildiğince tertemiz olan Göcek’in denizine siz siz olun girmeden dönmeyin. Burada ise 1 gün kaldım.
Yeşilvadi Doğa Park – Fethiye
Uzun zamandır aklımda olan Yeşilvadi Doğa Park‘ı da ziyaret etmeden bu turu bitirmem deyip düştük yollarına. Fethiye Yanıklar köyünde bulunan Yeşilvadi Doğa Park için saklı cennet de diyebiliriz. Burası yemyeşil ağaçların arasından akan ırmağın etrafına kurulmuş bir kamping işletme. İşletme diyorum ama fiyatları gayet uygun, çokta tatlı bir işletmecisi var. İsterseniz yiyeceklerinizi çadırınızı kendiniz getirebiliyorsunuz, isterseniz de işletmeden kiralayabiliyorsunuz. Aslında benim hedefim, turum boyunca ücretsiz yerlerde kamp yapmaktı. Hem sizlere fikir vermek hem de minimum bütçe ile daha fazla gün gezebilmek adına.
Ancak iki tane istisnai durum yaşadım bunlardan bir tanesi de Yeşilvadi Doğa Park’a gitmek oldu. Ama lütfen nasıl o ırmağa doğru sallanan salıncağa binmeden geçebilirdim burayı. İşte beni en cezbeden kısımı bu meşhur salıncak oldu. Burası mutlaka görmek istediğim yerler arasında olduğundan dolayı 1 günlüğüne de olsa gitmeye karar verdim. iyi ki de görmeden geçmemişim o kadar huzur kokan bir yer ki, her taraf yemyeşil ağaçlarla ve sürekli öten cıvıl cıvıl kuş sesleriyle dolu. Dağlardan gelen buz gibi bir o kadar da tertemiz ırmak o çocukluğumuzda çizdiğimiz doğa resmini tamamlıyor adeta.
Yeşilvadi Doğa Park’ta çadırımı nereye kurdum; Burada çadırınızı nereye kurarsanız kurun mutlaka ırmak manzaranız olacaktır. Tam ortadan akan ırmağın üstüne kurulan tahta köprüyü kullanarak her iki tarafa da geçebiliyorsunuz. Ben de ırmak manzaralı herhangi bir yere kurdum çadırımı. Çadırımı kurduktan sonra derin bir nefes çekip uzattım ayaklarımı toprağa doğru, dakikalarca ırmakta yüzen ördekleri izledim.
Küçük bir hatırlatma; Irmak kenarı olduğundan dolayı yazın ortasında bile olsanız akşam ufak bir serinlikle karşılaşacaksınız. Bu serinlik gece kendisini biraz daha gösterecektir, bu yüzden hazırlıklı gitmenizi öneririm.
İşletme olduğundan dolayı duş, tuvalet ve restoran mevcut. Son olarak burada 1 gün kaldım.
Çalış Plajı – Muğla
Çalış Plajı çok fazla metini duyduğumuz için görmeden gitmek istemediğimiz bir başka yerdi. Ancak beklentileri karşılayamadı diyebilirim. Kumdan fazla çakıl taşı var ve öğle saatlerinden sonra dalgalanan bir denize sahip. Geçiş güzergahınızda ise dinlenmek için uğranabilir ama açıkçası özellikle gelmenin gerekli olduğunu düşünmüyorum. Plaj şehir merkezine çok yakın bir konumda ve ücretsiz, yani halk plajı.
Çalış plajında çadırımı nereye kurdum; Plajın ortasında herhangi bir yere kurduk. Burası ile ilgili tek bir keyif hatırlıyorum, dalga sesleriyle uyanmak bu benim için paha biçilemez bir keyif.
1 gün kaldım.
Ölüdeniz – Fethiye
Son yıllarda çadır tatilcilerinin gözdesi haline gelen Ölüdeniz’i yaz dönemi boyunca ne zaman giderseniz gidin her daim kalabalık bulacaksınız. Dünyanın en iyi yürüyüş rotalarından biri olarak görülen Likya yolu Ölüdeniz’den başlamaktadır. Aynı zamanda yamaç paraşütü yapmak isteyenlerin de sıkça geldiği bi yer burası, ben henüz yapamadım ama ilk fırsatta deneyeceğim. Yani anlayacağınız Ölüdeniz’de bulunduğunuz sürede günleriniz dolu dolu geçecektir. Bu arada muhteşem güzellikte olan kumsalını söylememe gerek var mı bilemedim tek olumsuz yönü olan kalabalıktan fırsat bulursanız güneşlenmeden dönmeyin. derim.
Ölüdeniz’de çadırımı nereye kurdum; Buraya geldiğiniz de çadırların olduğu alanı mutlaka göreceksiniz. Blue Lagoon kısmının en sonu. Ben çadırımı iki gün ağaçların altına iki gün de sahilde kumsala kurdum. Siz de bu kısımda istediğiniz herhangi bir yere kurabilirsiniz. Ancak ağaç altlarında yer bulabilirseniz hemen kapmanızı tavsiye ederim, sabah gölgelik olması adına. Ölüdeniz’de kamp yapmanızda akşamları hiç bir sorun yok ancak sabahları zabıta geliyor ve çadırları toplatıyor. Bir kaç saat sonra tekrar kurup çadır hayatınıza kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. Bu durumu orada kaldığım dört gün boyunca sadece bir kere yaşadık ve bu boşluğu da denize girerek değerlendirdik.
Ölüdeniz’de duş ve su ihtiyacımızı plajda bulunan duş yerlerinden karşıladık. Tuvalet ve şarj sorununu da etrafta ki kafelerden yada ücretli umumi tuvaletlerden karşıladık. Evet şimdi son olarak alışveriş hakkında ki soru işaretlerinize de açıklık getireyim. Ölüdeniz’e gelmeden önce mutlaka alışverişinizi yapın ki bütçenizi koruyun. Burada aç kalmazsınız etrafta birçok işletme mevcut ancak tatil beldesi olduğundan dolayı her şey oldukça pahalı. Bu yüzden alışverişinizi Ölüdeniz’e gelmeden önce Fethiye merkezde yapın. Fethiye merkezde kampçıların dostu bim yada a101 marketleri bulabilirsiniz. 4 gün kaldım.
Kabak Koyu – Muğla
Turum boyunca en keyif aldığım, en eğlendiğim, en doğaya karıştığım benim için her şeyin en’lerini yaşadığım iki yerden birisidir Kabak koyu. O mistik havası mıdır doğal hali midir insanların boş vermişlik halinde olmaları mıdır nedir bilmiyorum ama Kabak beni çok etkiliyor. Benim için bambaşka bir yere sahip. Kabak koyuna gelir gelmez terliklerimi attım bir kenara, karıştım doğaya. Asıl özümüz doğa değil mi, inanın hiçte zor olmuyor toprakla iç içe olmak. Atıldı bütün negatif elektrikler toprağa. Doğal yaşam benimsenmiş burada, ışık bile yanmıyor akşamları her yer zifir karanlık. 4 günümü geçirdim bu farklı dünyada, yetti mi yetmedi daha uzun kalabileceğim yeni planlarım yapılıyor halihazırda.
Kabağa iniş ve çıkış için iki türlü yol var; İlk olarak çok kolay olmayan bir patika yol var, ya yürüyerek o yolu kullanıyorsunuz yada ücretli servisler var onlara biniyorsunuz. Maalesef koya özel aracınızla inemiyorsunuz. Hem yolları oldukça kötü ve zorlu hem de bir şekilde servis şoförleri tarafından engelleniyorsunuz. Benim gittiğim dönemde bu şekildeydi. Alışveriş kısmına gelince, Kabak koyuna da mümkünse mutlaka alışverişinizi yapıp gelmenizi öneririm. Koy’da market ve restoranlar mevcut ancak Fethiye merkeze uzak olduğundan ve yolları zorlu olduğundan dolayı fiyatları oldukça yüksek. En azından taşıyabileceğiniz kadar olan ihtiyaçlarınızı alıp gelmeniz bütçeniz için faydalı olacaktır.
Kabak koyunda çadırımı nereye kurdum; Kabakta ücretli kamping alanlar olduğu gibi ücretsiz alanlar da mevcut. Çadırınızı ücretsiz alanlarda istediğiniz yere hiçbir sıkıntı yaşamadan kurabiliyorsunuz. Ben burada olduğum dört gün boyunca çadırımı hep ücretsiz alanlara kurdum. İki gün orman içinde bir yere diğer iki gün de ise koyu gören tepe kısmında bir yere. Sadece Ölüdeniz’de olduğu gibi burada da bazı sabahlar çadırınız jandarma tarafından toplatılabiliyor. Aman telaşa kapılıp gitmeyin sakın gitmelerinin hemen sonrasında tekrar kurabiliyorsunuz. Koy’da plaj, duş ve tuvalet var, çeşme yok.
Yapmadan dönmeyin; Aladere şelalesine doğru yürüyüş yapmadan, mavi mağaraya gitmeden, kumsalda bir akşam yıldız kaymalarına şahit olmadan dönmeyin derim. 4 gün kaldım.
Saklıkent Kanyonu ve Gizlikent Şelalesi – Fethiye
Adından da anlaşılacağı gibi saklı bir kanyon olur kendisi diyerek açılışı yapayım. Sizi sakin sularıyla karşılayan Saklıkent Kanyonu’nun ilerledikçe şartlarının çetinleşmesinin orta halli adrenalin yaşatması muhteşem bir deneyim. Çocuklarla dahi yürüyebileceğiniz kanyon yolunun sonlarına doğru su seviyesi boyunuza kadar yükselebiliyor. Yazın ortasında bile ayaklarınızı uyuşturacak soğuklukta ki suyunu özlemle anıyorum. Giriş ücreti kişi başı 10 tl gibi makul bir rakamdı.
Saklıkent Kanyonu’nda çadırımı nereye kurdum; Saklıkent’te çadırımızı bir restaurant işletmeden rica edip bahçesine kurduk. Ancak siz isterseniz hemen nehrin kenarında ki 30-40 lira civarı ücretli kamping alanı da tercih edebilirsiniz. Bizim bulunduğumuz yerde duş, tuvalet yada çeşme yoktu. Çeşme ihtiyacımızı restauranttan diğer ihtiyaçlarımızı da akşam saatlerine kadar vaktimizi geçirdiğimiz Saklıkent kanyonunda karşıladık. Kanyonun sonuna kadar ilerleyince şelaleyle karşılaştığımız için ekstra duş alma ihtiyacımız olmamıştı.
Gizlikent Şelalesi Saklıkent Kanyonu’na sadece 2 km mesafede olunca gidip görmeden olur mu olmaz tabi ki. Saklıkent’te bir gece kaldıktan sonra sabah erkenden çadırımızı toplayıp düştük yine yollara. Bu sefer istikamet Gizlikent Şelalesi. Tempolu bir yürüyüşün ardından kısa bir sürede vardık hedefe. Erken saatte gittiğimizden dolayı henüz fazla ziyaretçi gelmemişti. Biz de bunu fırsat bilerek hemen kendimizi muhteşem doğa yürüyüşüne attık. Yolumuz o kadar güzeldi ki her taraf capcanlı yemyeşil sarmaşıklarla dolu, ayaklarım komple suların içinde taşların arasından yürüyorum, diğer yandan kuş cıvıltıları kulağımın yanından eşlik ediyorlar. Bir an durdum, gözlerimi kapattım ayaklarımın arasından akan buz gibi sular, mis gibi yeşillik kokusu… evet şuanda buradayım ve çok şanslıyım dedirtti. Derin bir nefes aldım ve yürümeye devam ettim.
Bu arada yolun sonunda sürpriz şelale var hem de küçük bir şelale değil haberiniz olsun sakın yarı yoldan dönmeyin 🙂 Tam bir rehabilitasyon rahatlatıcılığında bir yer ama siz siz olun bizim gibi erken saatlerde gidin. Gizlikent’te kamp kurmadık yolumuza devam ettik. 1 gün kaldım.
Dalyan – Muğla
Dalyan huzuru dinleyerek dinlenme noktam oldu. Buraya gezimin hemen hemen ortalarında epeyce yorulduğum bir dönemde geldim. Dalyan’da günlerimi Ekin kır evinde kamp yaparak bahçesinde bulunan havuzunu kullanarak dinlenme modunda geçirdim. Bir yanda Sülüngür Gölü bir yanda üzerinde dağ keçilerinin dolaştığı dağ manzarası ve tertemiz mis havasıyla ruhunuzu dinlendirebileceğiniz bir yer burası. Sessiz sakin ve huzurlu. Caretta caretta’ların rehabilitasyon merkezlerinin ve yumurtlama alanlarının olduğu dünyaca ünlü İztuzu Plajı ortalama yarım saatlik mesafede.
Dalyan’da çadırımı nereye kurdum; Dalyan’da çadırımı Ekin kır evi adlı işletmenin bahçesine Sülüngür Gölü manzarasına karşı kurdum. Burası bir işletme olduğundan dolayı restoran, duş, tuvalet ve çeşme mevcut. Yiyecek ihtiyaçlarınızı gelmeden de alabilirsiniz yada işletmeden hazırlanmış yemek olarak karşılayabilirsiniz. Yemeği tamam halledeceğiz market yok mu diyorsanız evet yakınlarda market yok sadece küçük bir bakkal var.
7 gün kaldım.
Köyceğiz – Antalya
Dalyan yakınlarında olan Köyceğiz’de de vakit geçirmek gerektiğini düşündüm. Doğasının güzelliğiyle sakinliğiyle adeta kasaba tadında çarşısı.
Köyceğiz’de çadırımı nereye kurdum; Köyceğiz’de çadırımı Sülüngür Gölü kıyısına kurdum. Bizim bulunduğumuz kısımda market yoktu olmayacağını tahmin ederek çarşıdan alışverişimizi yapmıştık. Duş yoktu tuvalet vardı.
2 gün kaldım.
Kaputaj Plajı – Antalya
Sosyal medya paylaşımlarında gördüğünüz renkte evet evet denizi, tam anlamıyla turkuaz şölen:) Benim de gidip görmeden önce Kaputaj’a dair aklımda ki ilk soru buydu ‘acaba gerçekten denizin rengi o kadar canlı mı?’. Kaputaj Plajı’nın kapısına sırtımızda çantalarla gittiğimizde akşam hava kararmak üzereydi. Plaja alınıp alınmayacağımızı bilmiyorduk. Aslında eğer çadırımızı kuracağımız yerden emin değilsek karanlığa kalmamamız gerekli ama anca yetişebildik. Gün tam olarak kararmadan oradaydık. Şükür ki Kaputaj Plajı nöbetçisine rica ettik de bizi iyi niyeti ile içeri aldı. Yoksa karanlıkta ve o yorgunlukla çadırımızı kurabileceğimiz başka bir yer bakınacaktık. Tamamdır bu gece de evimize yer bulduk hem de efsane bir yerde, elbette bizden mutlusu yoktu.
Plaja indiğimizde hava baya kararmıştı çadırımızı kurduk çakıl taşlarına oturduk, dalga sesleriyle yorgunluğumuzu atarken nöbetçi abinin ikram ettiği sıcak çikolatalarımızı yudumladık. Evimiz bu kez de Türkiye’nin en meşhur plajlarından birinde Kaputaj Plajındaydı. Kaputaj’a ilk defa gelmiştik ve hava iyice kararmaya başlamıştı bu yüzden detaylı bir şekilde keşfedememiştik. Sabah karşılaşacağımız manzarayı düşündükçe daha da heyecanlanıyorduk. Bir şeyler yedikten sonra yerimizi yadırgamadan hemen çakıl taşlarının üzerine kurduğumuz çadırımızda uyuduk.
Uyandığımızda bir de baktık ki herkes plaja gelmiş bile, hemen ilk iş olarak çadırımızı topladık. Denize girip çıktıktan sonra duşumuzu aldık kahvaltı için değişik bir şeyler yiyebilir miyiz diye bakınırken kendimizi işletmede ki gözleme yapan teyzeler tarafından yapılan ikramlık gözlemeleri yerken bulduk. O kadar iyi insanlarla karşılaştım ki yollarda asla büyük bir zorluk yaşayacak duruma gelmedim. Küçük sıkıntıları da böyle koca yürekli insanların yardımı ile atlattım. Kaputaj Plajı Kaş belediyesine ait bir işletme olduğu için içerisinde ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz her şey mevcut duş, tuvalet ve restaurant.
Kaputaj plajında çadırımı nereye kurdum; Kaputaj’da çadırımı sahile çakıl taşlarının üzerine kurdum. Aslında burada kamp yapmak serbest değil biz ricaya istinaden giriş yapabildik.
1 gün kaldım.
Kaş – Antalya
Kamp yapmanın maddi açıdan da ne kadar olumlu yanı olduğunu en iyi anladığım yer oldu Kaş. Kurban bayramı arefesinde gittim ve bayrama Kaş’ta girdim. Bir çok otelin fiyatlarını tavan yaptığı popüler tatil mekanında hemde bayram tatilinde ücretsiz konaklamak tadından yenilmez gelmişti bana açıkcası. Kaş’ın muhteşem berrak denizinde yüz, güneşlen, duşunu al, çadırında giyin, saçlarını bırak meltem kurutsun. Hafif bronzluğunla çık Kaş sokaklarında salın. Adeta yazarken yeniden yaşıyorum. Kaş merkezde marketler ve restaurantlarda aradığınız birçok şeyi rahatlıkla bulabilirsiniz. Kamp yaptığım yerler merkeze oldukça yakın lokasyonlar.
Kaş’ta çadırımı nereye kurdum; Kaş’ta iki ayrı yerde yaptım ben kamplarımı. Çadırımı kurduğum yerlerden birisi İnceboğaz diğeri de Büyükçakıl plajı oldu. İnceboğaz’ın girişİnde ki plaj ve Büyükçakıl Plajı halka açık plajlar oldukları için rahatlıkla kullanabilirsiniz. Bu plajlarda duş ve tuvalet ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz.
4 gün kaldım.
Korsan Koyu – Antalya
Çadırımın manzarası turkuaz deniz, yemyeşil ağaçlardı… Evet Ege Akdeniz boyunca her gittiğim yerin doğası muhteşemdi harikaydı ama Korsan Koyu’nun suyu daha bir turkuazdı. Kamp turum boyunca en keyif aldığım en eğlendiğim bir diğer yer de 16 gün kamp hayatı yaşadığım hatta dönerken biraz daha kalsaydım dediğim Korsan koyundan bahsedeyim şimdi de size.
Olimpos’a araçla yaklaşık yarım saatlik mesafede olan Korsan koyu muhteşem doğasıyla beni ve arkadaşlarımı fazlasıyla cezbetti. 16 gün kaldığım Korsan’da ne mi yapıyordum. Her gün rütun olarak sabah erken saatlerde dalga ve kuş sesleriyle uyanıyordum. Çoğu zaman sadece sinekliği kapatıp yattığım için gözümü direk denize karşı açıyordum. Çadırımdan çıkıp ilk olarak yaptığım şey denize girmekti sabah gözlerimi denizde açmaktan daha güzel ne olabilir ki. Ardından duşumu alıp kahvaltımı yapıyordum. Kahvaltıyı toparlarken etrafta ki çöpleri de toplamak için bi mıntıka temizliği yaptıktan sonra oturup saatlerce kitabımı okuyordum. Sayfaları çevirirken birkaç saniye göz molası verip karşımda ki muhteşem manzarayı izliyordum ve her seferinde o an o manzaraları fark edebildiğim yaşayabildiğim için şükrediyordum .
Denizin çok yakınına kurduğum çadırımda dalga sesleriyle uyumak ve uyanmak ruhumu o kadar doyuruyordu ki sanki yıllarca çadırda uyuyacağım zamanı beklemiştim. Kamp yaparken kendimi o kadar doğaya, ağaçlara ve toprağa ait hissediyorum ki ilk kampımda kendime aşırı şaşırmıştım nasıl bu kadar benimsediğime dair sonrasında ‘kesinlikle yaşam tarzım olmalı’ demiştim. Neyse hadi Korsan’da alışveriş olayını nasıl yapabileceğinizi anlatayım size. Korsan Koyu’nda genel alışveriş yapabileceğiniz bir yer yok küçük bir bakkal var o yüzden merkezi bir yerden mesela Kumluca’dan alışverişinizi yapıp gelmenizi öneririm.
Korsan koyunda çadırımı nereye kurdum; Korsan Koyu’nda çadırımı denize yakın bir kısıma kurdum. Gittiğinizde zaten bir çok kamp yapanı göreceksiniz siz de oralarda uygun gördüğünüz bir yere kurabilirsiniz. Duş, tuvalet ve çeşme var. Çeşmeyi günlerce içme suyu olarak kullandım herhangi bir sağlık sorunu ile karşılaşmadım.
Yapmadan dönmeyin; Yaklaşık 2 km mesafede bulunan Gelidonya Feneri’ne doğru yürüyüş yapmadan dönmeyin.
16 gün kaldım.
Salda Gölü – Burdur
Türkiye’nin saldivleri diyorduk sanırım değil mi. Salda’yı da görmeden dönmek olur mu deyip yola düştük. Öncelikle Salda’nın rengi gerçekten instagramda gördüğümüz gibi mi diyorsanız hemen cevap vereyim. Evet çok güzel bir turkuazlığı var ama o abartı düzenlemeler yapılmış fotoğraflarda ki gibi değil. Kimseyi kandırmanın lüzumu yok. Gündüz çok güzel güneş alan Salda’da gece hava yazın ortasında dahi olsanız soğuyor. Ben ağustos ayında Salda’da üşüyen bir insan olarak sizin tedbirinizi alıp gitmenizi öneriyorum.
Salda Gölü’nde çadırımı nereye kurdum; Salda’da çadırımı gölün kenarında herhangi bir yere kurdum. Burada ücretli kamping alanlarda kamp yapabileceğiniz gibi ücretsiz olarak da gölün kıyı kısımlarında yapabilirsiniz. 1 gece kalıp erkenden ayrıldığım için duş göremedim, umumi tuvalet mevcut.
1 gün kaldım.
En korktuğum olay böylesine yararlı bilgilerimi paylaşırken kötü şeylere vesile olmaktır. Lütfen değerli arkadaşlar o yemyeşil ağaçlarımızı koruyalım ateş yakmadan kampımızı yapmaya çalışalım yakıyorsanız da söndürün, mutlaka kontrol edin söndüğünden emin olun ve çevreyi kirletmeyin lütfen.